1) 31 Mart yerel seçimlerine 21 yıllık AKP iktidarının sorumlusu olduğu ağır bir ekonomik ve sosyal yıkım altında giriyoruz. 14 Mayıs seçimleriyle iktidardaki ömrünü uzatmayı başaran Erdoğan yönetimi, 2019’da kaybettiği büyükşehirleri geri almak için büyük bir çaba sarf ediyor. Muhalefeti bir kez daha yenilgiye uğratarak iktidarı için yeni bir güvenoyu almak istiyor.
2) Oysa AKP 5 yıl önce gerçekleşen yerel seçimlerde önemli bir yenilgi almıştı. AKP İstanbul ve Ankara dâhil birçok büyükşehri ve ilçeyi muhalefete kaybederken çeşitli il ve ilçeleri de seçimlere beraber girdiği MHP’ye bırakmıştı. Bu tablo, Erdoğan yönetimindeki Tek Adam rejiminin emekçi halkın hiçbir somut sorununa çözüm üretemediği bir dönemin bilançosunu yansıtıyordu.
3) 14 Mayıs seçimlerinde ise Saray rejimi tüm devlet olanaklarını, her türlü kanunsuzluğu, baskıyı, yalanı, hileyi ve iftirayı kullanarak sandıktan üstün çıkmayı başardı. Bununla birlikte bu seçim sonuçları, toplumun sadece yarısının değil aynı zamanda işçi sınıfının öncü kesimlerinin de bu baskı rejimini reddettiğini ortaya koydu. Şimdi ise güç bela edindiği bu üstünlüğü başta İstanbul olmak üzere yerel seçimlerde kaybettiği illeri geri kazanarak perçinlemeyi arzu ediyor. Olası bir AKP-MHP zaferi Saray rejimi tarafından baskıcı uygulamaları artırmak ve dört yıl seçimsiz geçecek süreçte emekçilere ağır bedeller ödetecek olan kemer sıkma politikalarını hayata geçirmek için bir dayanak olarak görülecek. Tüm bu sebeplerle AKP-MHP bloğunun işçi ve emekçilerce geriletilmesinin hayati önemi sürüyor.
4) İşçi Demokrasisi Partisi (İDP) olarak, işçilerin ve emekçi halkın ihtiyaç, çıkar ve taleplerini esas alan; Kürt halkının ve tüm ezilen kesimlerin demokratik taleplerini sahiplenen; kadınların ve lgbti+’ların ihtiyaçlarını önceleyen; ekolojik yıkımların karşısında duran bir belediyeciliği savunuyoruz. Böyle bir yerel yönetim çağrısı, kentlerin depreme karşı dayanıklı hale getirilmesi; barınma krizinin çözülmesi; toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı politika ve hizmetlerin sağlanması; herkesin parasız sağlık ve eğitime, kâr gözetmeyen güvenli toplu ulaşıma erişmesi; ekolojik yıkıma karşı mücadele planının oluşturulması, belediye çalışanlarına ve bütün emekçilere insanca bir ücret, sigorta ve sendika hakkı sağlanması gibi taleplerimizin sahiplenilmesinin ve belediyelerde emekçi denetimi ile yönetiminin yolunu açabilir. Bu tür bir yerel yönetim, emekçi halkın yerel örgütlenmelerine dayanmak durumundadır. Bu nedenle İDP, işçi ve emekçilerin her zaman kendi bağımsız programlarıyla seçimlere katılarak düzen partilerine alternatif oluşturmaları gerektiğini savunmaktadır.
5) 5 yıl önceki yerel seçimlerin galibi olan Millet İttifakı partileri ise yukarıda belirtilen çizgiden ne kadar uzak olduğunu ispatlayan bir miras bıraktı. Emekçilerin taleplerini dikkate almayan, sinik ve renksiz muhalefetlerinden ötürü, 14 Mayıs seçimlerinin kaybedeni oldular. İttifakı ilk terk eden İYİ Parti, Bilecik Belediyesi örneğinde olduğu gibi, “şartlar gerektirirse” AKP-MHP bloğu ile anlaşabileceğini gösterdi. CHP ise genel başkan değişiminin ardından parti içi çıkar gruplarının hesaplaşmasına gömüldü. CHP liderleri için partiyi yönetmek, Türkiye’deki işçi ve emekçilerin acil sorunlarına eğilmekten daima daha öncelikli oldu ve yeni CHP yöneticileri bu gerçeği bir kez daha ifade etmekten yana utanç duymuyorlar. Başta CHP olmak üzere Millet İttifakı partileri, AKP’den devraldıkları belediyelerde AKP belediyeciliğinin Sayıştay raporları ve belediye çalışanlarının ifadesi ile belgelenmiş yolsuzluklarının dahi üzerine gitmedi. İçişleri Bakanlığı’nın soruşturmaları ile haksız yere işten çıkartılan emekçilerin yanında durmadı. Devasa bütçelere sahip olan belediye iştiraklerinde çalışan emekçilerin dertlerine çare olmadı. Halkını depremde yüz üstü bırakan Lütfü Savaş’ı, “kazanabilecek tek adayları olduğu” gerekçesi ile yeniden Hatay’da belediye başkanı adayı göstermek istedi. Millet İttifakı belediyeleri bugüne değin işçi düşmanı olduklarını ispatlamalarının yanı sıra, her defasında Tek Adam rejimini tanıyıp onaylayan bir pratik içerisinde oldular. Biz, içinde bulunduğumuz çoklu krizin içinden işçi sınıfı ve ezilen tüm kesimler adına tek gerçekçi çıkışın mevcut sömürü sisteminden kopuş temelinde inşa edilebileceğini düşünüyoruz. Bunun için de esas olan ehvenişer politikalar karşısında bağımsız sınıf politikasında ısrar etmek, bu hattı güçlendirmek olmalıdır. Bu yüzden İDP olarak, daha önce olduğu gibi önümüzdeki yerel seçimlerde de CHP ve diğer düzen partilerinin desteklenemez olduğunu tekrarlıyoruz. Emekçilerden sermaye partilerine oy yok!
6) Türkiye’de siyasal demokrasinin tesisi öncelikle, Kürt halkının demokratik ve ulusal haklarının kabulünden geçmektedir. Rejim, içinde bulunduğu çoklu krizi ötelemek, giderek yitirmekte olduğu halk desteğini kazanabilmek için Kürt düşmanı politikaları bir araç olarak kullanmakta; bu doğrultuda baskı ve şiddet politikalarını sürdürmekte, kayyum politikalarıyla Kürt halkının iradesini yok saymakta ve diğer yandan siyasi tutsakları ve Kürt sorununun çözümüne dönük adımları birer pazarlık kozu gibi ele aldığını açıkça ortaya koymaktadır. İşçi Demokrasisi Partisi, Tek Adam rejiminin bu politikaları karşısında Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını ve bu çerçevede verdiği siyasal mücadeleyi desteklemek için Kürt illerinde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ne (DEM) oy çağrısı yapmaktadır. Bununla birlikte, DEM’in kapitalizmden ve emperyalizmden kopuşu içermeyen siyasi hattına dönük eleştirisini saklı tutar. Kürt halkının demokratik talepleriyle işçi sınıfının ekonomik ve sosyal taleplerini birlikte ön plana çıkaran rejimden ve kapitalizmden kopuş perspektifinde bir siyasal alternatifin ihtiyacı önümüzde durmaya devam etmektedir.
7) 31 Mart yerel seçim süreci, 2019 ve 2023 seçimlerine göre kitlelerde beklentinin ve heyecanın çok daha düşük olduğu bir atmosferde geçmekte. Bunun temel sebebi, düzen muhalefetinin 14 Mayıs seçimlerinde aldığı yenilgiyle yaratmış olduğu hayal kırıklığı ve sosyalistlerin bütün bu süreçte işçi sınıfının bağımsız bir seçeneğini yükseltememiş olmasından kaynaklanıyor. Bununla birlikte, ekonomik yıkımın vardığı boyut, baskıcı politikaların aralıksız bir biçimde sürmesi ve Erdoğan yönetiminin seçim öncesi atacağı ekonomik adımlara ilişkin oluşturduğu beklentiler seçimleri emekçi halkın öncelikli gündemi haline getirmektedir. Bu koşullar altında, işçi ve emekçilerin seçimlere kendi program ve talepleriyle katılmasını savunan İşçi Demokrasisi Partisi, Saray rejimine karşı düzen partilerinden bağımsız bir emek ittifakının inşasının hayati önemini vurgulamaya devam etmektedir.
8) Ne var ki, “ehvenişer” politikaların bir sonuç vermediğinin yeniden görüldüğü 14 Mayıs seçimlerinin ardından, 31 Mart seçimlerine bir kez daha böylesi bir birleşik emek ittifakının örülemediği koşullarda giriyoruz. Sosyalist solu, Kürt siyasi hareketini ve emek örgütlerini kapsayacak böylesi bir seçeneğin eksikliği ülke siyasetinin ana belirleyeni olmaya devam etmekte. Bununla birlikte, mevcut tablo içerisinde İDP olarak baskı rejiminden ve kapitalizmden kopuş ekseninde, işçiden, emekçiden, Kürt halkından, ezilen ve sömürülen kesimlerden yana adayların desteklenmesine dönük politik çizgimizi sürdürüyoruz.
9) Bu eksende, Türkiye İşçi Partisiyle (TİP) 14 Mayıs seçimlerindeki seçim ittifakımızı bir adım ileriye taşıyoruz. 31 Mart yerel seçimlerinde TİP listelerinden İstanbul ve Manisa’da belediye meclisi üyesi adayları ve Manisa Şehzadeler ilçesinde Yemeksepeti işçilerinin mücadelesinin öncülerinden yoldaşımız Deniz Kondil’i belediye başkanı adayı gösteriyoruz. Ülke genelinde başta TİP’in adayları olmak üzere, sosyalist, emekçiden, Kürt halkından ve ezilenlerden yana adayları destekleyerek “kâr amaçlı değil, ihtiyaç odaklı; sermayeden değil, emekten yana bir belediyecilik” anlayışını güçlendirmeye devam edeceğiz.