2025 mücadele yılı olmalı çünkü geleceğimiz için başka bir seçenek yok!

Mevcut koşullarda 2025’in emekçiler için zor bir yıl olacağını söylüyorduk. Bu, henüz ilk aydan kendini göstermeye başladı. Alım gücü toplumun yüzde 80’i için topyekûn düştü. Fakat zor olduğu kadar mücadele dolu bir yıl olması da bir o kadar mümkün. Evet, kriz var ve fatura çoktan emekçilere kesildi fakat o faturayı yırtıp atacak tek şey siyasi arenada; çözüm, sınıf mücadelesindeki güçler dengesindedir. Bu yüzden 2025 mücadele dolu bir yıl olmalı. Fakat parçalı ve yalıtık değil. Birleşik ve planlı olmalı. Her defasında söylediğimiz gibi: Sermaye, örgütlü ve planlı saldırıyor. Buna ancak birleşik mücadele hattı ile örülmüş bir emek ittifakı ile cevap verilebilir.

Yüzde 30 asgari ücret zammı gösterdi ki gerçekleşen enflasyona göre -ki o da şaibeli TÜİK oranlarından oluşuyor- zam dönemi kapandı. Artık yılda bir kere beklenen enflasyona göre yapılacak zam sürekli bir hale getirilmek isteniyor. Çalışma Bakanı’nın dediğine göre yılda bir kez zam yaptıkları için birçok sermayedardan tebrik telefonu almışlar. Ne de olsa IMF gözetiminde hazırlanan bir saldırı programını fütursuzca uyguluyorlar.

Bu program sadece maaşlar üzerinden alım gücüne saldırmıyor. Vergilerle cebimizdekine de göz dikiyor. Bütçe 2024’te 2 trilyon liradan fazla açık verdi. Bunun 1,2 trilyon lirası sadece faiz ödemesiydi. Bu faiz ödemeleri hazineden yani ödenen vergilerden sermayeye akıyor. Yap-İşlet-Devret ile yapılmış tüm yapıların hazine garantileri de öyle… Bu kadar vergiye rağmen kamusal hiçbir hizmet vermeyen hatta kamusal olması gereken tüm hizmetlerde bile özelleştirmeyi yaygınlaştıran iktidar, ana paranın kendisinden daha fazla iç borç faiz ödemesi yapıyor. Bu durum, bizlerin ve gelecek kuşakların hayatlarının bir borç ve vergi yüküyle ipotek altına alınması anlamına geliyor. Bunun yanına dış borcu ve maaşlara yapılan saldırıyı, kamusal emekliliği ilga etme hedefini de koyduğumuzda tablo biraz daha netleşir.

Herhangi bir IMF programı sadece oradaki emekçilere saldırıyı değil, mevcut ülkenin emperyalizme olan entegrasyonunu ve bağımlılığını da artırmayı güder. Uygulanan bu programla dış şoklara ve krizlere çok daha entegre, sürekli bütçe açığı ve cari açık vermeden büyüyemeyen, büyüse de bunun emekçiler tarafından hissedilmediği bir ekonomi ülkede kök salıyor. Emperyalizmle en ufak bir sürtüşme büyük şoklara gebe hale getiriyor ekonomiyi. Trump iktidarı altındaki belirsizlikleri de hesaba katarsak küresel ölçekte olası gümrük savaşlarının ekonomi üzerindeki etkisi korkunç olabilir. Çünkü neoliberalizmin işlemediği bir dünyada neoliberal bir programın yaratacağı çelişkileri önümüzdeki yıllarda daha net göreceğiz.

Sermaye, içinde bulunduğu küresel çoklu krizle birlikte fütursuzca saldırmaya devam edecek. Gidişat gösteriyor ki işçi sınıfının toplumsal zaferi, ancak kopuş çizgisindeki birleşik mücadelesine bağlıdır. Farklı sektörlere dağılmış yalıtık mücadeleler yıl içinde artabilir. Onları bir program etrafında birleştirecek önderlik eksikliği ve sendikaların bölünmüşlüğü ise işçi sınıfının toplumsal örgütsüzlüğünü besliyor. Sendikaların tabanlarıyla bir araya gelmesi bir temenni olmaktan çıkmalı ve derhal ete kemiğe bürünmelidir. 2025 mücadele yılı olmalı çünkü geleceğimiz için başka bir seçenek yok.

Yorum Yapabilirsiniz